14 Mayıs 2015 Perşembe

Arı zehrinden doğan şifa

Arı, geçmişten günümüze ürettiği balla insanlara şifa ve lezzet kaynağı sunar. Arıları insanlardan uzaklaştıran en temel nokta da arı sokması. Ancak arı sokmasıyla vücuda salgılanan zehir o kadar da kötü değil. Bu zehir insanlara önemli bir şifa kaynağı olup, çeşitli hastalıklara da çözüm üretir. Kökeni milattan önce iki binli yıllara kadar dayanan bal arısı tedavisi "Apiterapi" olarak tıp dünyasındaki yerini aldı. Apiterapi hakkında merak edilenleri, bu konuda çalışmalar yapan Apimedi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Talha Sarıarslan'la konuştuk. Apiterapi uzmanı Doktor Muttalip Oğuztürk de, tedavi uygulamalı olarak gösterdi.

Doktor Muttalip Öztürk (solda), Talha Sarıarslan (sağda)
"Arının çeşidi çok önemlidir"
Apiterapi hakkında çeşitli çalışmalar yapan ve insanlara bu tedavi yöntemiyle hizmet veren Apimedi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Talha Sarıaslan, dünyada 20 bin çeşit arı olduğunu ve tedavi öncesinde doğru cins ve ırka ait bal arılarının seçilmesi gerektiğini söyledi. Sarıarslan, "Apiterapide sadece bal arıları kullanılır. Seçilen arılar, belirli bir arındırma sürecinin ardından tedaviye hazır hale getirilir. Tedavinin kesinlikle işin ustası bir doktor tarafından yapılması gerekir. Bu şekilde hem daha kalıcı çözümler üretilir hem de vakit kaybedilmemiş olunur" dedi.

Arı tedavisinin uygulama anından bir kare
"Apiterapi görünenden daha kapsamlı bir tedavidir"
Talha Sarıarslan, tedavi sürecinde birçok elementten faydalanıldığını dile getirdi. Bal arısına ait tüm unsurların kullanıldığını belirten Sarıarslan, bunları şu şekilde detaylandırdı: "Apiterapide arının kanat çırpışı, arı kovanındaki hava, arı zehri, bal, polen, propolis ve arı sütü kullanılır. Bal arısı ürünlerinin apiterapiye uygun olması için herhangi bir yerde ilaçlanmaması gerekir." Tedavi süreci hakkında da bilgi veren Sarıarslan şu ifadelere yer verdi: "Tedavinin süresi ve şekli kişinin yaşıyla, boyuyla, kilosuyla ve hastalığıyla doğru orantılıdır. Kişiye arı zehri verildikten sonra diğer ürünlerden oluşan karışımlar da verilir."

Arılar canlı bir şekilde temiz bir kapta saklanır
"Apiterapi iyi bir destek tedavidir"
Apiterapinin tamamlayıcı ve destekleyici bir tedavi yöntemi olduğunu belirten Talha Sarıarslan, hastalıkların iyileştirilmesinde apiterapinin tamamlayıcı bir rol üstlendiğini söyledi. Sarıarslan, "Arı tedavisinin iyileşmesinde destekçi olduğu hastalıkların başında romatizma gelir. Apiterapi , şeker hastalığı, sedef, kulak çınlaması, bel ve boyun fıtıkları, MS ve felç gibi rahatsızlıklarda tamamlayıcı tıp olarak uygulanmaktadır. Dünyada, 51 tane apiterapi kliniği vardır" sözlerini kaydetti.



Multimedya Haber
Kamera: Hakan İnci

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Hindistan'dan Türkiye'ye uzanan bir tedavi: Ayurveda

Geleneksel ve alternatif tedavi yöntemlerinde koruyucu hekimlik en önemli unsurdur. Kişinin herhangi bir hastalığa yakalanmadan önce önlemini alması, özellikle insanların hastalıkları tetikleyen zararlı toksinlerden ve mikroplardan arınmaları, koruyucu hekimliğin önde gelen çalışmalarıdır. Buna bağlı olarak da bitkilerden elde edilen kürler, yağlar ve ilaçlar geleneksel tıpta yaygın olarak kullanılır. Bitkisel ilaçlarla desteklenen ve kişinin vücut dengesini koruma amaçlı uygulanan bir tedavi olan "ayurveda", koruyucu hekimliği destekleyici bir doğal sağlık sistemidir. İstanbul'da açılan ilk ayurveda kliniği olan Doğa Arınma Merkezi'nde bu yöntemi uygulayan Uzman Doktor Kemal Çetinbahadır, insanların hastalıklara önlem almaları için yılda birkaç kez ayurvedayı uygulamaları gerektiğini söyledi.

Kemal Çetinbahadır (soldan ikinci) ve ayurveda doktorları
5 bin yıllık bir Hint geleneği
Ayurveda, yaşam bilgisi anlamına gelir. 5 bin yıl önce Hindistan'da ortaya çıkmış, Arap ve İran tıbbıyla da bağlantısı olan ve günümüze kadar gelen bir tedavi yöntemidir. Ayurvedanın bir inanç sistemi olmadığını vurgulayan Kemal Çetinbahadır, "Ayurveda varoluşun temellerini ortaya koyar ve bunu insan sağlığında kullanmak adına pratik bir bilgi sağlar. Ayurvedanın temel amacı vücudun çalışmasını dengeye getirmek, zararlı toksinlerden arınmayı sağlamak ve bağışıklık sistemini güçlendirmektir. Ayurvedada uygulanan yöntemlerle kişinin geri kalan hayatını mutlu, huzurlu ve hiç hasta olmadan geçirmesi sağlanır" dedi.

Ayurvedada ısı tedavisinin (svedana) uygulandığı yer
"Ayurveda 16 farklı yaklaşımla uygulanır"
Kemal Çetinbahadır, ayurvedanın mükemmel sağlığı uygulama ve geliştirme kısmında 16 farklı yaklaşımın olduğunu belirtti. Bunların bir kısmının bedenen, bir kısmının da zihinsel olduğunu söyleyen Çetinbahadır, yaklaşımları şu şekilde detaylandırdı: "Nabız tedavisi, müzikle terapi, aromatik yöntemler gibi birçok rahatlama yöntemi mevcut. En güçlü olanı da, Pancha Karma adı verilen, vücudu hem arındıran hem de dengede tutan bir yöntemdir. Bunu uygularken vücudu çeşitli bitkisel karışımlarla yapılan masajla rahatlatıyoruz. Başka bir yaklaşım olan Svedana da Himalaya bitkilerinin buharıyla yapılan ısı tedavisidir. Tüm bu yaklaşımlar insanlara hastalık durumlarına göre uygulanıyor."

Isı tedavisi sırasında hastanın uzandığı yer üstüne kapatılır
"Modern yöntemlerden de destek sağlıyoruz"
Kemal Çetinbahadır, kendi kliniklerinde ayurvedayı bitkisel yöntemlerle uyguladıklarını ve kronik sinüzit, kronik bronşit, uykusuzluk, mide ve bağırsak problemleri gibi hastalıkların tedavisinde bitkisel ayurveda ilaçlarının önemli rol oynadığını savundu. Çok ağır ve olumsuz durumlarda modern tedavi yöntemlerine de başvurduklarını belirten Çetinbahadır, "Özellikle kronikleşmiş rahatsızlıklarda ve ağır durumlarda bitkisel ilaçların dışında gerekli ilaç takviyeleri de yapıyoruz" ifadelerini kullandı.

Ayurveda tedavisinde kullanılan bazı bitkisel ilaçlar ve yağlar

Fotoğraflı Haber
Fotoğraflar: Hakan İnci

27 Nisan 2015 Pazartesi

Şifalı bitkilerden ilaç yapımı ve tedavilerdeki önemi

Türkiye'de yaklaşık 10 yıldır geleneksel tıbba yönelik çalışmalar hız kazandı. 2005 yılından bu yana koruyucu hekimlik konusunda hizmet veren Geleneksel Tıp Derneği, modern tıp yöntemlerinin etkisiz kaldığı iddia edilen "şifalı bitkiler ve arınma" alanında çalışmalarını sürdürüyor. Geleneksel Tıp Derneği Kurucusu Dr. Muammer Yıldız'la, çocukluk döneminde geçirdiği önemli bir hastalığa karşı modern tedavi yöntemlerinin nasıl çaresiz kaldığını, geleneksel yöntemlerle nasıl şifa bulduğunu ve yaptığı çalışmalar sonucunda Hekimzade adlı bitkisel ilaç markasını nasıl oluşturduğunu konuştuk.

Dr. Muammer Yıldız'la ofisinde konuştuk
"Osmanlı'dan kalan birçok el yazması eseri inceledim"
Muammer Yıldız, hazırladıkları bütün bitkisel formül ve karışımların insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyledi. Eski Osmanlıca ve Arapça kitaplarda yapılmış çalışmaları gün ışığına çıkartarak, bilimsel bir zemine taşıyarak insanlara aktarmaya çalıştığını belirten Yıldız, çalışmalarının başlangıcını şu şekilde anlattı: "Çok eski ve el yazması olan eserleri inceleyerek, içinde değişik tedavi yöntemlerinin olduğunu gördüm. Dünyanın birçok bölgesinden de çok sayıda eserleri okuyarak karşılaştırmalar yaptım. Aynı zamanda araştırma ve geliştirme çalışmalarını da sürdürerek, bu alanda önemli bir yol katettim."

Dr. Muammer Yıldız sorularımızı yanıtlarken
"Tıbbın alternatifi yoktur, yöntemin alternatifi vardır"
Alternatif tıp ifadesinin yanlış olduğunu ve alternatif tedavi yöntemi ifadesinin kullanılması gerektiğini savunan Muammer Yıldız, tıbbın değil, yöntemin alternatifi olduğunun altını çizdi. Yıldız, "Bir şey insanlara şifa veriyorsa, bu tıbbın kendisidir. Bu durumu alternatif tıp veya modern tıp diye ayırmak doğru değildir. İnsanlığa hizmet eden her şey insanlığa aittir. Tıp dünyasında da sadece yöntemlerin ve uygulamaların farklılığı, alternatifi vardır" ifadelerini kullandı.

Müsiad Fuarı'nda açılan Hekimzade standı
"Fitoterapi ile bütün hastalıkları tedavi etmek mümkün değil"
Muammer Yılmaz, sadece fitoterapi yöntemiyle, şifalı bitkileri kullanarak her hastalığa kesin çözüm üretilemeyeceğini söyledi. Fitoterapinin hastalıkların iyileştirilmesinde önemli bir destek olduğunu belirten Yıldız, "Koruyucu hekimlik adına hastalıklara destek verilecek birçok unsur var. Bu, bin yıldır var olan ve özellikle Anadolu tıbbında yer alan kaidelerle açıklanabilir. Bunlardan en önemlileri de arınma ve bağışıklık sistemini güçlendirmedir. Vücutta oluşan bakterilerin, virüslerin ve toksinlerin atılımını sağlamaya yönelik bir tedavi sürecinin başlatılması gerekli. Arınmayı ve bağışıklık sistemini güçlendirmeyi modern tedavi yöntemleriyle yapmak mümkün değil. Bağışıklık sisteminin temel direği gıdalardır. Bu nedenle fitoterapiden faydalanmamak mümkün olamaz" sözlerini kaydetti.


Multimedya Haber
Haber: Hakan İnci
Kamera-Fotoğraflar: Oğuzcan Akgöl, Hekimzade arşivi

13 Nisan 2015 Pazartesi

"İşimiz tıbbi bitkilerle, karışım veya ilaçlarla değil"

İnsanlar, herhangi bir hastalığa karşı doğal yollardan çözüm aradıklarında ilk başvuracakları yer şifalı ve tıbbi bitkilerdir. Bu tür bitkilerin kaynağı da o eşsiz bitki ve baharat kokuları saçan aktarlardır. Bu nedenle aktarlar, doğal ve geleneksel tedavilerin ortaya çıkmasında olmazsa olmaz bir parçadır. Aktarlar, ilaç satıp insanları hastalıkların çözümü konusunda asla yönlendirmezler, sadece istedikleri şifalı ve tıbbi bitkileri temin ederler. Aktarlarda insanların en çok tercih ettikleri ürünler, şifalı ve tıbbi bitkiler, baharatlar, doğal ve aromaterapik yağlardır.

Özellikle son yıllarda eczacıların ve ilaç firmalarının da baskılarıyla, Sağlık Bakanlığı'nın aktarlar üzerindeki denetimleri artmıştır ve aktarların, insanlara herhangi bir hastalığa çare olacak karışımlar üretip satmaları yasaklanmıştır. Dört kuşağın getirmiş olduğu aktarcılık mesleğini sürdüren ve İstanbul Eminönü'ndeki Mısır Çarşısı'nda annesinin adını taşıyan Ayfer Kaur adlı dükkanda bulunan Murat Kaur, aktarcılık mesleğini ve oluşturdukları markayı anlattı.


Sesli Foto Röportaj
Haber: Hakan İnci

9 Nisan 2015 Perşembe

Geleneksel tedavi yöntemlerinin hastanelere girişi

Gelişen ve değişen dünyayla birlikte sağlık anlayışı da değişim göstermekte. Kimileri modern tıptan vazgeçmezken, kimileri de geleneksel yöntemleri tercih ediyor. Geleneksel tedavi yöntemlerini eleştirenlerin yanında, ciddi anlamda sahiplenen insanlar da var. Sağlık Bakanlığı'nın ekim ayında yayınladığı yeni yönetmelikte alternatif tıp yöntemleri artık hastanelerde de uygulanacak. Peki geleneksel ve modern tıbba özgü tedaviler bir arada ve aynı yerde uygulanabilir mi? Alternatif yöntemler ne kadar geçerli ve sağlıklı? Bu konuyu, Memorial Hastanesi Yoğun Bakım Uzman Doktoru Erol Can'la detaylı olarak inceledik. Hastanenin yoğun bakım bölümünde hastalara sufi müzik terapisi de yapan Erol Can, terapiyi uygulamalı olarak da gerçekleştirdi.



Videolu Haber
Kamera: Oğuzcan Akgöl
Fotoğraflar: Hakan İnci

2 Nisan 2015 Perşembe

Frekanslarla dans ve enerjilerin tedavi gücü

Bioenerji, insanların kendi içinde barındırdığı enerjileri açığa çıkararak, maruz kaldığı hastalıklardan tamamen kurtulmasına olanak sağlayan bir tedavi yöntemidir. Hiçbir ameliyatın gerçekleştirilmediği ve ilaç takviyesinin bulunmadığı bu yöntemi, Bioenerji Uzmanı Aysel Pekersoy'la konuştuk. Bu alanda üstüne tanımadığını ve şu ana kadar hep başarılı sonuçlar aldığını belirten Pekersoy, esas işinin frekanslarla dans etmek olduğunu ve enerjilerle kaynaşmadan başarıya ulaşılamayacağını söyledi.

Bioenerji Uzmanı Aysel Pekersoy
İki şekilde uygulanabilir
Bioenerji, iki türlü gerçekleştirilen bir tedavi yöntemidir. Hastaların durumuna göre hem elle (manipüle) hem de el değmeden, sadece enerji alışverişi yapılarak uygulanabilir. Aysel Pekersoy, bu durumu örnekle şu şekilde açıkladı: "Özellikle bel ve boyun fıtığı, menüsküsü olan ve enerji akışı kapanmış hastalarda kan akışı sağlanamaz ve sıvı kaybı oluşur. Bu tür hastalar genelde ameliyat olarak bu durumu atlatmaya çalışır ancak bioenerjide bu durum manipüle edilerek kontrol altına alınır ve daha sonra doğru enerjilerin aktarılmasıyla iyileşme sürecine girilir."

Aysel Pekersoy (ortada) bioenerji eğitimi verirken
"Seansları kimseye izletmiyorum"
Aysel Pekersoy, bir bioenerji seansı sırasında kimsenin orada bulunmadığını ve seansı kimseye göstermediğini söyledi. Sadece özel durumlardan dolayı sara ve epilepsi hastalarının seans kayıtlarını aldığını belirten Pekersoy, "Seanslar sırasında ortaya çıkan negatif enerji, orada bulunan başka bir insanı etkileyebilir. Bunun ciddi bir riski vardır. Seans sırasında bekleme odasında bulunan kişilerde bile sıkıntılar oluşabiliyor. Bu duruma dikkat etmeye çalışıyorum" dedi.

Aysel Pekersoy enerji aktarımını gösterirken
"Bütün hastalıkların başı psikolojik nedenlerdir"
Aysel Pekersoy, insanların özel hayatlarında yaşadıkları duygu ve düşünce bozukluklarının, hastalıkların temel kaynağı olduğunu belirtti. Hastaların daha çok psikolojik travmalar sonucunda kendilerine geldiklerini dile getiren Pekersoy, "Duygusal çöküntü yaşayan bir insanda frekans bozuklukları olur. Psikolojik bozukluk insan beyninin sağ noktasında oluşur ancak bedende ise sağ tarafa vurur. Biz de beyindeki frekansı elle tespit edip enerji transferi yapıyoruz. Bu da enerji dengelenmesini sağlamış olur." ifadelerini kullandı.

"Enerji hissi gazoz patlaması gibidir"
Kendi kliniklerinde belli aralıklarla bioenerji eğitimi de verdiklerini ifade eden Aysel Pekersoy, insanların ilk deneyimlerinde yaşadıkları enerji hissinin gazoz patlaması veya iğne batması gibi olduğunu söyledi. İnsanların ellerindeki enerji kaynaklarını (çakraları) açarak eğitime başladıklarını belirten Pekersoy, "Eğitimlerde enerjiyi bedene rahat bir şekilde dağıtmayı ve frekansları hissetmeyi öğretiriz. Enerji kanalları açılan herkes bu işi yapabilir. Önemli olan bunu devam ettirmektir. Devam edilmediği zaman enerji kaynakları kapanır ve alınan eğitim boşa gitmiş olur" sözlerini kaydetti.



Multimedya Haber
Kamera: Oğuzcan Akgöl
Fotoğraflar: Hakan İnci-Bioenerji Yaşam Merkezi arşivi

26 Mart 2015 Perşembe

"Hacamatla doğdum, hacamatla büyüdüm"

Hacamat, 5000 yıl öncesine dayanan, Müslümanlar açısından oldukça önemli bir yeri olan geleneksel tedavi yöntemidir. Bir çeşit kupa terapisi olarak da tanımlanan hacamat, kupaların, deride oluşturduğu vakum yoluyla vücuttan kirli kanın atılması amacıyla uygulanır. Dini açıdan Hz.Mumammed'in sünneti olarak büyük önem taşıyan hacamat, insan vücudunun kafa, sırt ve bacak bölgelerine yapılır. Hacamat yapan erkek doktorlara "Haccam", kadın doktorlara ise "Haccame" denir. Şifa-i Kainat Derneği kurucularından Haccame Sultan Karakuş, hacamatın nasıl bir tedavi yöntemi olduğunu ve hacamat yapmaya nasıl başladığını anlattı.

Haccame Sultan Karakuş
"Amacımız doğal tedavileri insanlara tanıtmak"
Şifa-i Kainat Derneği kurucularından Sultan Karakuş, hacamatı anneannesi sayesinde öğrendiğini ve 15 yaşından itibaren bu tedavi yöntemini uyguladığını söyledi. Karakuş, "Anneannem köyümüzün şifacısıydı. Hacamatın bütün püf noktalarını ondan öğrendim. Yaşım ilerleyince bunun eğitimini almaya ve yeteneğimi insanlara aktarmaya karar verdim. Beş yıldır bu işi profesyonel olarak yapıyorum" dedi.

"Hastalıkların tedavisi insanın içinde saklıdır"
Karakuş hastasına hacamat uygularken
Sultan Karakuş, hacamatın her türlü hastalığa çok iyi geldiğini ve hastalıklara karşı kesin çözüm ürettiğini belirtti. İnsanların kanları kirlendiği için hastalandığını söyleyen Karakuş, "İnsanların kanları kirlendiği zaman metabolizmaları bozuluyor. Bu durum da büyük küçük çeşitli hastalıklara neden oluyor. Kirli kanın temizlenmesi çok önemli. Hastalıkların tedavisi insanın kendi metabolizmasında saklıdır. Bütün hastalıkların kaynağı da tedavi edecek olanaklar da içimizde mevcuttur. Tedavinin ilk aşaması da hacamattır. Hacamat sayesinde kirli kan vücuttan atılır ve tedavi daha sağlıklı bir şekilde devam eder" ifadelerini kullandı.

"Hacamat yaptıran insan doğruyu bulmuş demektir"
Hacamat esnasında kupa, su, tuz ve doğal yağlar kullanılır
Sultan Karakuş, hacamatı özellikle genç insanlara tavsiye ettiğini söyledi. Gençken yapılacak hacamatın, ileride önemli hastalıkların oluşmasını engellediğini söyleyen Karakuş, "80 yılda bozulmuş bir beden bile hacamat sayesinde üç ayda iyileşebiliyor. Genç bir insanın en fazla üç seansta iyileşmesi sağlanıyor. Sadece çok fazla ameliyat olmuş ve ilaç kullanmış bir insanın tedavisi yedi seans gibi uzun bir zaman diliminde gerçekleşiyor. Hacamat yaptıran bir insanın ruh sağlığı başta olmak üzere, uyku düzeni hatta yürüyüş şekli bile değişebiliyor" sözlerini kaydetti.

"Tedavi sırasında hastaya dualar okutulur"
Hacamat esnasında kupalar takılırken
Hacamat tedavisinin dini açıdan önemi çok fazladır. Hacamat, Hicri takvime göre ayın belirli günlerinde gerçekleşir. Bu durumun, insanların vücudundaki kanın çekimiyle doğru orantılı olduğunu belirten Karakuş, "Hacamat, ayın ilk ve son beş günleri hariç diğer günlerde yapılır. O dönemde insanların kanı daha yoğundur. Kanın çekim gücü ve basıncı daha fazladır. Ayın çekiminin yüksek olduğu günler yapılır ki faydası daha fazla olsun. Hz. Muhammed, kendi döneminde de hacamat yaptırmış ve insanlara tavsiye etmiştir. Hacamat peygamber efendimizin sünnetidir ve yapılırken abdestli olunması gereklidir. Hastaya Ayetel Kürsi duası okutularak tedavi uygulanır" dedi.

"Hacamat sayesinde insanlar doktorları sorgulamaya başladı"
Kupalar takıldıktan sonra hastanın durumu
Hacamat ve çeşitli geleneksel tıp yöntemleri, Sağlık Bakanlığı tarafından geçerliliği onaylanarak, hastanelerde de uygulanmaya başladı. Bu gelişmeyi ilk duyduğunda çok sevindiğini söyleyen Karakuş, insanların talepleri doğrultusunda bu onayın çıktığını belirtti. Karakuş, bu konu hakkındaki görüşlerini de şu şekilde dile getirdi: "Böyle bir eksikliğin fark edilmesi insanlık adına çok önemli. Umarım hastanedeki doktorlar hacamatı sağlıklı bir şekilde uygulayabilirler. İnsanlar hacamat yaptırarak doktorları ve ilaçla tedaviyi sorgulamaya başladılar. İnsanlar artık doğal tedavi yöntemleri konusunda çok daha bilinçli."

Hacamat sonrasında tedavi bölgesine doğal yağla masaj yapılır

Haber: Hakan İnci
Fotoğraflı Haber

19 Mart 2015 Perşembe

İstanbul'da bir şifalı bitkiler müzesi

Kış aylarının geride kalmasına rağmen devam eden soğuklar, salgın hastalıkların hala gün yüzünde kalmasına neden oluyor. İnsanların, hastalıklardan korunmak için başvurduğu şifalı bitkiler, İstanbul'un göbeğinde halka açık bir ortamda yetiştiriliyor. 2005 yılında kurulan ve Türkiye'nin ilk ve tek tıbbi bitkiler bahçesi olan Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi'nde geleneksel tedavilerin devamı için yapılan çalışmalar insanlara aktarılıyor.

Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi'nin kuş bakışı illüstrasyonu
(ZTBB'nin internet sitesinden alınmıştır) 
Dört mevsimde de yaklaşık 800 çeşit bitkinin gerekli şekilde muhafaza edildiği Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi şifalı bitkiler müzesi olarak da tanımlanabilir. Muhabirden Notlar'da bu hafta burada yapılan çalışmaları ve bitkilerin nasıl yetiştirildiğini Uzman Biyolog Tuğçe Ağba'nın anlatımıyla öğrendik. Ayrıca seradan ve araştırma merkezinden çekilen fotoğraflarla bahçedeki işleyişi de gözlemledik.



Fotoğraflar: Hakan İnci-Oğuzcan Akgöl (röportaj esnasında)
Sesli Foto Röportaj

13 Mart 2015 Cuma

Dünyanın en küçük doktoru: Sülük

Türkiye'nin özellikle Anadolu bölgelerinde eski dönemlerden beri kullanılan en yaygın geleneksel tedavi yöntemlerinden biri sülük kullanımıdır. Genelde toprağı bol olan sulak yerlerde rastlanan sülükler, o bölgelerde yaşayan insanların hastalıklarına doğal yoldan çare olmaya devam etmektedir. Hastanın vücudunda ağrısı olan herhangi bir yere konularak kirli kanı emen, hastalıklı bölgenin analizini yapanın ve oraya iyileştirici salyalarını akıtan sülükler, halk arasında "dünyanın en küçük doktoru" olarak da tabir edilmektedir. Sülük tedavisi modern tıpta Hirudoterapi şeklinde adlandırılır.

Sülükler bölgedeki kirli kanı emerek şişmeye başlar
Bir sülük sadece bir defa kullanılır
İnsan vücuduna yerleştirilen sülükler, hastalıklı bölgede en az 45 dakika kalarak işlevini görür. Bu zaman dilimi içerisinde konulduğu bölgenin detaylı taramasını yapan bir sülük, hem bölgedeki kirli kanı emer hem de vücuda iyileştirici özelliği olan enzimlerini ve salyalarını akıtmaya başlar. Bunu en taze şekilde sadece bir defa yapabilen sülükler, ikinci defa bu işlemi gerçekleştiremeyeceği için tedaviden sonra hemen imha edilir. Sülükler, tedaviden önce ise bir kavanozun içinde suda bekletilir.

Uzman Doktor İzzet Sevim uygulama halinde
"Uzman denetimi olmazsa olmazdır"
Sülükle tedavisinin hiçbir yan etkisi yoktur ve bu yöntem çok geniş bir hastalık yelpazesinde kullanıldığında kesin çözüm üretilebilmektedir. Buna rağmen, sülükle tedavinin, insanların kendi aralarında değil, uzman bir doktorun denetimde yapılması gerekmektedir. Bu konuda insanların kendi başlarına hareket etmemesini belirten Sülük Tedavi Uzman Doktoru İzzet Sevim, "Sülükleri sadece hastanın ağrılı kısmını koymak yetmez. O anda oluşabilecek olumsuz bir durumda hemen müdahale edilmelidir. Sülükle tedavi, uzman bir doktorun denetimde son derece steril bir ortamda uygulanmalıdır" ifadelerini kullandı.

Sülükler vücuda konulmadan önce kontrol edilir

Sağlık Bakanlığı'nın ekim ayında yayınladığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği'ne göre sülük tedavisi artık Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde de yapılacak. Sülükle tedavi yönteminin nasıl yapıldığını İstanbul Sülük ve Hacamat Merkezi Uzman Doktoru İzzet Sevim detaylı bir şekilde anlattı:


Kamera: Oğuzcan Akgöl
Multimedya Haber








5 Mart 2015 Perşembe

500 yıllık aile geleneği: Masörlük

Geçmiş dönemlerden beri insanların aklına gelen en basit ve en yaygın tedavi yöntemi, bel ve boyun tedavileridir. Hepimiz büyüklerimizden, "Belim çok ağrıyor. Yarın mahalledeki komşuya gideyim de ovsun" cümlesini sıklıkla duymuşuzdur. Bel ve boyun tedavilerinin püf noktalarını ve doğru bilinen yanlışları, bu işi 500 yıldır yapan bir kuşağın son temsilcisi masör Muhammed Bayraktar'dan öğrendik.

Muhammed Bayraktar (solda) Fotoğraf: Oğuzcan Akgöl

"Sekiz yaşında bu işe başladım. 15 yaşında usta oldum"
Marmara Üniversitesi Spor Tıp Enstitüsü mezunu olan Muhammed Bayraktar, masörlüğe sekiz yaşında başladığını söyledi. Dedesinin annesinin Osmanlı döneminde hekimlik diploması olduğunu belirten Bayraktar, dede mesleğini büyüklerinden öğrenip, 15 yaşında tamamen usta olduğunu sözlerine ekledi. Bayraktar, "Bizim kuşağımız 500 yıldır bu işi gelenek haline getirdi. Ben ve kuzenim bu kuşağın son temsilcileriyiz. 15 yaşında usta olduktan sonra dedemle Türkiye'nin çeşitli yerlerine gidip insanları tedavi etmeye başladık. Bir yere bağlı olarak çalışmıyorum. Çağrılan her yere gidiyorum. Senede yaklaşık 1000 kişiyi tedavi ediyorum. Referans olarak da iyileştirdiğim insanları baz alıyorum. Onlar benim namımı bilmeyenlere de duyuruyorlar" dedi.

"Eskiden bel çekme yaparlardı ama ben kesinlikle karşıyım"
Alabalık yağı ve zeytinyağıyla belde uygulanan egzersizler
Bel fıtığı tedavisi denince akla ilk gelen en eski uygulama bel çekmedir. Bu uygulamanın işi bilmeyen kişiler tarafından yapıldığını ve oldukça tehlikeli olduğunu söyleyen Bayraktar, bel çekilmesine kesinlikle karşı olduğunun altını çizdi. Bayraktar, "Bel çekme çok eski bir yöntemdir ama bu işin sırrını bilmeyenler uyguladığı için felce kadar yolu vardır. Ben önce el yordamıyla problemin nerede olduğunu buluyorum. Daha sonra beldeki sinire göre ışık tedavisiyle, alabalık yağı veya zeytinyağı tedavisiyle sinirleri ovuyorum. Beldeki kireçlenme ve baskı, bu uygulamalarla iki veya üç seansta yok oluyor. Her seans ise 1 saat ya da 1,5 saat sürüyor" sözlerini kaydetti.

"Fıtık ameliyatlarını tavsiye etmiyorum"
Bardak çekme tekniğiyle sırttaki bölgeye temiz kan pompalanıyor
Muhammed Bayraktar, kendi tedavi yöntemlerinin ameliyatsız olduğunu ve özellikle fıtık ameliyatlarını başarısız bulduğunu söyledi. Sadece patlayan fıtığın ameliyatını kabul ettiğini belirten Bayraktar, "Hastanede yapılan ameliyatlar bu işte kesin çözüm üretmez ve hastanın felç kalmasına neden olabilir. Ben hiç bıçak darbesi kullanmadan, sinirleri vakumla çıkartabiliyorum. Şimdi doktorlar kamera sistemiyle bel ya da boyundaki sinirlere bakıp daha dikkatli olabiliyor ama biz masörlerin kullandığı yöntemler daha kalıcı oluyor ve kesin çözüm getiriyor" ifadelerini kullandı.

"Sporcular bize gelse 15 günde iyileşirler"
Bel ve sırttaki rahatsızlıklardan en fazla nasibini alanlar da sporculardır. Geçirdikleri bu rahatsızlıklar onların uzun bir dönem spor yapmalarını engelleyebilir. Muhammed Bayraktar, sporcuların da bel ameliyatları olmalarının gereksiz olduğunun altını çizdi. Sporculara ameliyatlardan sonraki rehabilitasyon sürecinde hep masörlerin tedavi ettiğini belirten Bayraktar, "Bel rahatsızlığı yaşayan bir sporcu bana gelse üç seansta iyileşir ve 15 gün sonra sporunu yapmaya devam eder. Sporcunun röntgenlerine baktığımda bu konuda daha kesin bir tarih verebilirim" dedi.

Vücudun sırt ve bel bölgelerine uygulanan ışık tedavisi

Tür: Fotoğraflı haber




26 Şubat 2015 Perşembe

Her derde deva bir yöntem: Homeopati

Hem söylemi, hem de anlamı zor olan "Homeopati", modern tıptan ayrışmış bir alternatif tıp yöntemidir. Son dönemde Türkiye'de de çokça ilgi gören Homeopati'nin "mucizevi" olarak nitelendirilmesinin nedeniyse, her türlü hastalığa karşı çözüm üretebilmesidir

Türkiye'de özellikle son dönemde alternatif tıbba olan ilginin artması, Homeopati'nin de ülkede yaygınlaşmasını sağladı. İlginç tanımlama türleri olan bu tedavi yönteminin en önemli iki özelliği, gripten tutun, kansere kadar aklınıza gelebilecek birçok hastalığa karşı kesin karşı koyabilmesi ve tedavi sürecinde hastalıkların kaynağını ortaya çıkararak yok etmesidir. Hastalığı oluşturan süreci inceleyen Homeopati, bitkilerle, minerallerle ve hayvansal ürünlerle yapılan doğal bir tedavi yöntemi olarak göze çarpıyor. Hastalara verilen ilaçlar da bu özel karışımlardan elde ediliyor. 

"Hastanın karakteri, hastalığı belli edebiliyor"

Homeopati'nin nasıl bir tedavi yöntemi olduğunu, seansları, hastalar üzerindeki etkisini ve ilaçların hazırlanış şeklini, yaklaşık sekiz yıldır Homeopati danışmanlığı yapan Hande Özçıkrıkçı'yla ele aldık. Özçıkrıkçı, tedavi sürecindeki ilk ve esas amacın, hastanın karakterinden yola çıkarak teşhis koymak olduğunu belirtti.

Tür: Video haber

Video: Oğuzcan Akgöl