26 Mart 2015 Perşembe

"Hacamatla doğdum, hacamatla büyüdüm"

Hacamat, 5000 yıl öncesine dayanan, Müslümanlar açısından oldukça önemli bir yeri olan geleneksel tedavi yöntemidir. Bir çeşit kupa terapisi olarak da tanımlanan hacamat, kupaların, deride oluşturduğu vakum yoluyla vücuttan kirli kanın atılması amacıyla uygulanır. Dini açıdan Hz.Mumammed'in sünneti olarak büyük önem taşıyan hacamat, insan vücudunun kafa, sırt ve bacak bölgelerine yapılır. Hacamat yapan erkek doktorlara "Haccam", kadın doktorlara ise "Haccame" denir. Şifa-i Kainat Derneği kurucularından Haccame Sultan Karakuş, hacamatın nasıl bir tedavi yöntemi olduğunu ve hacamat yapmaya nasıl başladığını anlattı.

Haccame Sultan Karakuş
"Amacımız doğal tedavileri insanlara tanıtmak"
Şifa-i Kainat Derneği kurucularından Sultan Karakuş, hacamatı anneannesi sayesinde öğrendiğini ve 15 yaşından itibaren bu tedavi yöntemini uyguladığını söyledi. Karakuş, "Anneannem köyümüzün şifacısıydı. Hacamatın bütün püf noktalarını ondan öğrendim. Yaşım ilerleyince bunun eğitimini almaya ve yeteneğimi insanlara aktarmaya karar verdim. Beş yıldır bu işi profesyonel olarak yapıyorum" dedi.

"Hastalıkların tedavisi insanın içinde saklıdır"
Karakuş hastasına hacamat uygularken
Sultan Karakuş, hacamatın her türlü hastalığa çok iyi geldiğini ve hastalıklara karşı kesin çözüm ürettiğini belirtti. İnsanların kanları kirlendiği için hastalandığını söyleyen Karakuş, "İnsanların kanları kirlendiği zaman metabolizmaları bozuluyor. Bu durum da büyük küçük çeşitli hastalıklara neden oluyor. Kirli kanın temizlenmesi çok önemli. Hastalıkların tedavisi insanın kendi metabolizmasında saklıdır. Bütün hastalıkların kaynağı da tedavi edecek olanaklar da içimizde mevcuttur. Tedavinin ilk aşaması da hacamattır. Hacamat sayesinde kirli kan vücuttan atılır ve tedavi daha sağlıklı bir şekilde devam eder" ifadelerini kullandı.

"Hacamat yaptıran insan doğruyu bulmuş demektir"
Hacamat esnasında kupa, su, tuz ve doğal yağlar kullanılır
Sultan Karakuş, hacamatı özellikle genç insanlara tavsiye ettiğini söyledi. Gençken yapılacak hacamatın, ileride önemli hastalıkların oluşmasını engellediğini söyleyen Karakuş, "80 yılda bozulmuş bir beden bile hacamat sayesinde üç ayda iyileşebiliyor. Genç bir insanın en fazla üç seansta iyileşmesi sağlanıyor. Sadece çok fazla ameliyat olmuş ve ilaç kullanmış bir insanın tedavisi yedi seans gibi uzun bir zaman diliminde gerçekleşiyor. Hacamat yaptıran bir insanın ruh sağlığı başta olmak üzere, uyku düzeni hatta yürüyüş şekli bile değişebiliyor" sözlerini kaydetti.

"Tedavi sırasında hastaya dualar okutulur"
Hacamat esnasında kupalar takılırken
Hacamat tedavisinin dini açıdan önemi çok fazladır. Hacamat, Hicri takvime göre ayın belirli günlerinde gerçekleşir. Bu durumun, insanların vücudundaki kanın çekimiyle doğru orantılı olduğunu belirten Karakuş, "Hacamat, ayın ilk ve son beş günleri hariç diğer günlerde yapılır. O dönemde insanların kanı daha yoğundur. Kanın çekim gücü ve basıncı daha fazladır. Ayın çekiminin yüksek olduğu günler yapılır ki faydası daha fazla olsun. Hz. Muhammed, kendi döneminde de hacamat yaptırmış ve insanlara tavsiye etmiştir. Hacamat peygamber efendimizin sünnetidir ve yapılırken abdestli olunması gereklidir. Hastaya Ayetel Kürsi duası okutularak tedavi uygulanır" dedi.

"Hacamat sayesinde insanlar doktorları sorgulamaya başladı"
Kupalar takıldıktan sonra hastanın durumu
Hacamat ve çeşitli geleneksel tıp yöntemleri, Sağlık Bakanlığı tarafından geçerliliği onaylanarak, hastanelerde de uygulanmaya başladı. Bu gelişmeyi ilk duyduğunda çok sevindiğini söyleyen Karakuş, insanların talepleri doğrultusunda bu onayın çıktığını belirtti. Karakuş, bu konu hakkındaki görüşlerini de şu şekilde dile getirdi: "Böyle bir eksikliğin fark edilmesi insanlık adına çok önemli. Umarım hastanedeki doktorlar hacamatı sağlıklı bir şekilde uygulayabilirler. İnsanlar hacamat yaptırarak doktorları ve ilaçla tedaviyi sorgulamaya başladılar. İnsanlar artık doğal tedavi yöntemleri konusunda çok daha bilinçli."

Hacamat sonrasında tedavi bölgesine doğal yağla masaj yapılır

Haber: Hakan İnci
Fotoğraflı Haber

19 Mart 2015 Perşembe

İstanbul'da bir şifalı bitkiler müzesi

Kış aylarının geride kalmasına rağmen devam eden soğuklar, salgın hastalıkların hala gün yüzünde kalmasına neden oluyor. İnsanların, hastalıklardan korunmak için başvurduğu şifalı bitkiler, İstanbul'un göbeğinde halka açık bir ortamda yetiştiriliyor. 2005 yılında kurulan ve Türkiye'nin ilk ve tek tıbbi bitkiler bahçesi olan Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi'nde geleneksel tedavilerin devamı için yapılan çalışmalar insanlara aktarılıyor.

Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi'nin kuş bakışı illüstrasyonu
(ZTBB'nin internet sitesinden alınmıştır) 
Dört mevsimde de yaklaşık 800 çeşit bitkinin gerekli şekilde muhafaza edildiği Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi şifalı bitkiler müzesi olarak da tanımlanabilir. Muhabirden Notlar'da bu hafta burada yapılan çalışmaları ve bitkilerin nasıl yetiştirildiğini Uzman Biyolog Tuğçe Ağba'nın anlatımıyla öğrendik. Ayrıca seradan ve araştırma merkezinden çekilen fotoğraflarla bahçedeki işleyişi de gözlemledik.



Fotoğraflar: Hakan İnci-Oğuzcan Akgöl (röportaj esnasında)
Sesli Foto Röportaj

13 Mart 2015 Cuma

Dünyanın en küçük doktoru: Sülük

Türkiye'nin özellikle Anadolu bölgelerinde eski dönemlerden beri kullanılan en yaygın geleneksel tedavi yöntemlerinden biri sülük kullanımıdır. Genelde toprağı bol olan sulak yerlerde rastlanan sülükler, o bölgelerde yaşayan insanların hastalıklarına doğal yoldan çare olmaya devam etmektedir. Hastanın vücudunda ağrısı olan herhangi bir yere konularak kirli kanı emen, hastalıklı bölgenin analizini yapanın ve oraya iyileştirici salyalarını akıtan sülükler, halk arasında "dünyanın en küçük doktoru" olarak da tabir edilmektedir. Sülük tedavisi modern tıpta Hirudoterapi şeklinde adlandırılır.

Sülükler bölgedeki kirli kanı emerek şişmeye başlar
Bir sülük sadece bir defa kullanılır
İnsan vücuduna yerleştirilen sülükler, hastalıklı bölgede en az 45 dakika kalarak işlevini görür. Bu zaman dilimi içerisinde konulduğu bölgenin detaylı taramasını yapan bir sülük, hem bölgedeki kirli kanı emer hem de vücuda iyileştirici özelliği olan enzimlerini ve salyalarını akıtmaya başlar. Bunu en taze şekilde sadece bir defa yapabilen sülükler, ikinci defa bu işlemi gerçekleştiremeyeceği için tedaviden sonra hemen imha edilir. Sülükler, tedaviden önce ise bir kavanozun içinde suda bekletilir.

Uzman Doktor İzzet Sevim uygulama halinde
"Uzman denetimi olmazsa olmazdır"
Sülükle tedavisinin hiçbir yan etkisi yoktur ve bu yöntem çok geniş bir hastalık yelpazesinde kullanıldığında kesin çözüm üretilebilmektedir. Buna rağmen, sülükle tedavinin, insanların kendi aralarında değil, uzman bir doktorun denetimde yapılması gerekmektedir. Bu konuda insanların kendi başlarına hareket etmemesini belirten Sülük Tedavi Uzman Doktoru İzzet Sevim, "Sülükleri sadece hastanın ağrılı kısmını koymak yetmez. O anda oluşabilecek olumsuz bir durumda hemen müdahale edilmelidir. Sülükle tedavi, uzman bir doktorun denetimde son derece steril bir ortamda uygulanmalıdır" ifadelerini kullandı.

Sülükler vücuda konulmadan önce kontrol edilir

Sağlık Bakanlığı'nın ekim ayında yayınladığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği'ne göre sülük tedavisi artık Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde de yapılacak. Sülükle tedavi yönteminin nasıl yapıldığını İstanbul Sülük ve Hacamat Merkezi Uzman Doktoru İzzet Sevim detaylı bir şekilde anlattı:


Kamera: Oğuzcan Akgöl
Multimedya Haber








5 Mart 2015 Perşembe

500 yıllık aile geleneği: Masörlük

Geçmiş dönemlerden beri insanların aklına gelen en basit ve en yaygın tedavi yöntemi, bel ve boyun tedavileridir. Hepimiz büyüklerimizden, "Belim çok ağrıyor. Yarın mahalledeki komşuya gideyim de ovsun" cümlesini sıklıkla duymuşuzdur. Bel ve boyun tedavilerinin püf noktalarını ve doğru bilinen yanlışları, bu işi 500 yıldır yapan bir kuşağın son temsilcisi masör Muhammed Bayraktar'dan öğrendik.

Muhammed Bayraktar (solda) Fotoğraf: Oğuzcan Akgöl

"Sekiz yaşında bu işe başladım. 15 yaşında usta oldum"
Marmara Üniversitesi Spor Tıp Enstitüsü mezunu olan Muhammed Bayraktar, masörlüğe sekiz yaşında başladığını söyledi. Dedesinin annesinin Osmanlı döneminde hekimlik diploması olduğunu belirten Bayraktar, dede mesleğini büyüklerinden öğrenip, 15 yaşında tamamen usta olduğunu sözlerine ekledi. Bayraktar, "Bizim kuşağımız 500 yıldır bu işi gelenek haline getirdi. Ben ve kuzenim bu kuşağın son temsilcileriyiz. 15 yaşında usta olduktan sonra dedemle Türkiye'nin çeşitli yerlerine gidip insanları tedavi etmeye başladık. Bir yere bağlı olarak çalışmıyorum. Çağrılan her yere gidiyorum. Senede yaklaşık 1000 kişiyi tedavi ediyorum. Referans olarak da iyileştirdiğim insanları baz alıyorum. Onlar benim namımı bilmeyenlere de duyuruyorlar" dedi.

"Eskiden bel çekme yaparlardı ama ben kesinlikle karşıyım"
Alabalık yağı ve zeytinyağıyla belde uygulanan egzersizler
Bel fıtığı tedavisi denince akla ilk gelen en eski uygulama bel çekmedir. Bu uygulamanın işi bilmeyen kişiler tarafından yapıldığını ve oldukça tehlikeli olduğunu söyleyen Bayraktar, bel çekilmesine kesinlikle karşı olduğunun altını çizdi. Bayraktar, "Bel çekme çok eski bir yöntemdir ama bu işin sırrını bilmeyenler uyguladığı için felce kadar yolu vardır. Ben önce el yordamıyla problemin nerede olduğunu buluyorum. Daha sonra beldeki sinire göre ışık tedavisiyle, alabalık yağı veya zeytinyağı tedavisiyle sinirleri ovuyorum. Beldeki kireçlenme ve baskı, bu uygulamalarla iki veya üç seansta yok oluyor. Her seans ise 1 saat ya da 1,5 saat sürüyor" sözlerini kaydetti.

"Fıtık ameliyatlarını tavsiye etmiyorum"
Bardak çekme tekniğiyle sırttaki bölgeye temiz kan pompalanıyor
Muhammed Bayraktar, kendi tedavi yöntemlerinin ameliyatsız olduğunu ve özellikle fıtık ameliyatlarını başarısız bulduğunu söyledi. Sadece patlayan fıtığın ameliyatını kabul ettiğini belirten Bayraktar, "Hastanede yapılan ameliyatlar bu işte kesin çözüm üretmez ve hastanın felç kalmasına neden olabilir. Ben hiç bıçak darbesi kullanmadan, sinirleri vakumla çıkartabiliyorum. Şimdi doktorlar kamera sistemiyle bel ya da boyundaki sinirlere bakıp daha dikkatli olabiliyor ama biz masörlerin kullandığı yöntemler daha kalıcı oluyor ve kesin çözüm getiriyor" ifadelerini kullandı.

"Sporcular bize gelse 15 günde iyileşirler"
Bel ve sırttaki rahatsızlıklardan en fazla nasibini alanlar da sporculardır. Geçirdikleri bu rahatsızlıklar onların uzun bir dönem spor yapmalarını engelleyebilir. Muhammed Bayraktar, sporcuların da bel ameliyatları olmalarının gereksiz olduğunun altını çizdi. Sporculara ameliyatlardan sonraki rehabilitasyon sürecinde hep masörlerin tedavi ettiğini belirten Bayraktar, "Bel rahatsızlığı yaşayan bir sporcu bana gelse üç seansta iyileşir ve 15 gün sonra sporunu yapmaya devam eder. Sporcunun röntgenlerine baktığımda bu konuda daha kesin bir tarih verebilirim" dedi.

Vücudun sırt ve bel bölgelerine uygulanan ışık tedavisi

Tür: Fotoğraflı haber