27 Nisan 2015 Pazartesi

Şifalı bitkilerden ilaç yapımı ve tedavilerdeki önemi

Türkiye'de yaklaşık 10 yıldır geleneksel tıbba yönelik çalışmalar hız kazandı. 2005 yılından bu yana koruyucu hekimlik konusunda hizmet veren Geleneksel Tıp Derneği, modern tıp yöntemlerinin etkisiz kaldığı iddia edilen "şifalı bitkiler ve arınma" alanında çalışmalarını sürdürüyor. Geleneksel Tıp Derneği Kurucusu Dr. Muammer Yıldız'la, çocukluk döneminde geçirdiği önemli bir hastalığa karşı modern tedavi yöntemlerinin nasıl çaresiz kaldığını, geleneksel yöntemlerle nasıl şifa bulduğunu ve yaptığı çalışmalar sonucunda Hekimzade adlı bitkisel ilaç markasını nasıl oluşturduğunu konuştuk.

Dr. Muammer Yıldız'la ofisinde konuştuk
"Osmanlı'dan kalan birçok el yazması eseri inceledim"
Muammer Yıldız, hazırladıkları bütün bitkisel formül ve karışımların insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyledi. Eski Osmanlıca ve Arapça kitaplarda yapılmış çalışmaları gün ışığına çıkartarak, bilimsel bir zemine taşıyarak insanlara aktarmaya çalıştığını belirten Yıldız, çalışmalarının başlangıcını şu şekilde anlattı: "Çok eski ve el yazması olan eserleri inceleyerek, içinde değişik tedavi yöntemlerinin olduğunu gördüm. Dünyanın birçok bölgesinden de çok sayıda eserleri okuyarak karşılaştırmalar yaptım. Aynı zamanda araştırma ve geliştirme çalışmalarını da sürdürerek, bu alanda önemli bir yol katettim."

Dr. Muammer Yıldız sorularımızı yanıtlarken
"Tıbbın alternatifi yoktur, yöntemin alternatifi vardır"
Alternatif tıp ifadesinin yanlış olduğunu ve alternatif tedavi yöntemi ifadesinin kullanılması gerektiğini savunan Muammer Yıldız, tıbbın değil, yöntemin alternatifi olduğunun altını çizdi. Yıldız, "Bir şey insanlara şifa veriyorsa, bu tıbbın kendisidir. Bu durumu alternatif tıp veya modern tıp diye ayırmak doğru değildir. İnsanlığa hizmet eden her şey insanlığa aittir. Tıp dünyasında da sadece yöntemlerin ve uygulamaların farklılığı, alternatifi vardır" ifadelerini kullandı.

Müsiad Fuarı'nda açılan Hekimzade standı
"Fitoterapi ile bütün hastalıkları tedavi etmek mümkün değil"
Muammer Yılmaz, sadece fitoterapi yöntemiyle, şifalı bitkileri kullanarak her hastalığa kesin çözüm üretilemeyeceğini söyledi. Fitoterapinin hastalıkların iyileştirilmesinde önemli bir destek olduğunu belirten Yıldız, "Koruyucu hekimlik adına hastalıklara destek verilecek birçok unsur var. Bu, bin yıldır var olan ve özellikle Anadolu tıbbında yer alan kaidelerle açıklanabilir. Bunlardan en önemlileri de arınma ve bağışıklık sistemini güçlendirmedir. Vücutta oluşan bakterilerin, virüslerin ve toksinlerin atılımını sağlamaya yönelik bir tedavi sürecinin başlatılması gerekli. Arınmayı ve bağışıklık sistemini güçlendirmeyi modern tedavi yöntemleriyle yapmak mümkün değil. Bağışıklık sisteminin temel direği gıdalardır. Bu nedenle fitoterapiden faydalanmamak mümkün olamaz" sözlerini kaydetti.


Multimedya Haber
Haber: Hakan İnci
Kamera-Fotoğraflar: Oğuzcan Akgöl, Hekimzade arşivi

13 Nisan 2015 Pazartesi

"İşimiz tıbbi bitkilerle, karışım veya ilaçlarla değil"

İnsanlar, herhangi bir hastalığa karşı doğal yollardan çözüm aradıklarında ilk başvuracakları yer şifalı ve tıbbi bitkilerdir. Bu tür bitkilerin kaynağı da o eşsiz bitki ve baharat kokuları saçan aktarlardır. Bu nedenle aktarlar, doğal ve geleneksel tedavilerin ortaya çıkmasında olmazsa olmaz bir parçadır. Aktarlar, ilaç satıp insanları hastalıkların çözümü konusunda asla yönlendirmezler, sadece istedikleri şifalı ve tıbbi bitkileri temin ederler. Aktarlarda insanların en çok tercih ettikleri ürünler, şifalı ve tıbbi bitkiler, baharatlar, doğal ve aromaterapik yağlardır.

Özellikle son yıllarda eczacıların ve ilaç firmalarının da baskılarıyla, Sağlık Bakanlığı'nın aktarlar üzerindeki denetimleri artmıştır ve aktarların, insanlara herhangi bir hastalığa çare olacak karışımlar üretip satmaları yasaklanmıştır. Dört kuşağın getirmiş olduğu aktarcılık mesleğini sürdüren ve İstanbul Eminönü'ndeki Mısır Çarşısı'nda annesinin adını taşıyan Ayfer Kaur adlı dükkanda bulunan Murat Kaur, aktarcılık mesleğini ve oluşturdukları markayı anlattı.


Sesli Foto Röportaj
Haber: Hakan İnci

9 Nisan 2015 Perşembe

Geleneksel tedavi yöntemlerinin hastanelere girişi

Gelişen ve değişen dünyayla birlikte sağlık anlayışı da değişim göstermekte. Kimileri modern tıptan vazgeçmezken, kimileri de geleneksel yöntemleri tercih ediyor. Geleneksel tedavi yöntemlerini eleştirenlerin yanında, ciddi anlamda sahiplenen insanlar da var. Sağlık Bakanlığı'nın ekim ayında yayınladığı yeni yönetmelikte alternatif tıp yöntemleri artık hastanelerde de uygulanacak. Peki geleneksel ve modern tıbba özgü tedaviler bir arada ve aynı yerde uygulanabilir mi? Alternatif yöntemler ne kadar geçerli ve sağlıklı? Bu konuyu, Memorial Hastanesi Yoğun Bakım Uzman Doktoru Erol Can'la detaylı olarak inceledik. Hastanenin yoğun bakım bölümünde hastalara sufi müzik terapisi de yapan Erol Can, terapiyi uygulamalı olarak da gerçekleştirdi.



Videolu Haber
Kamera: Oğuzcan Akgöl
Fotoğraflar: Hakan İnci

2 Nisan 2015 Perşembe

Frekanslarla dans ve enerjilerin tedavi gücü

Bioenerji, insanların kendi içinde barındırdığı enerjileri açığa çıkararak, maruz kaldığı hastalıklardan tamamen kurtulmasına olanak sağlayan bir tedavi yöntemidir. Hiçbir ameliyatın gerçekleştirilmediği ve ilaç takviyesinin bulunmadığı bu yöntemi, Bioenerji Uzmanı Aysel Pekersoy'la konuştuk. Bu alanda üstüne tanımadığını ve şu ana kadar hep başarılı sonuçlar aldığını belirten Pekersoy, esas işinin frekanslarla dans etmek olduğunu ve enerjilerle kaynaşmadan başarıya ulaşılamayacağını söyledi.

Bioenerji Uzmanı Aysel Pekersoy
İki şekilde uygulanabilir
Bioenerji, iki türlü gerçekleştirilen bir tedavi yöntemidir. Hastaların durumuna göre hem elle (manipüle) hem de el değmeden, sadece enerji alışverişi yapılarak uygulanabilir. Aysel Pekersoy, bu durumu örnekle şu şekilde açıkladı: "Özellikle bel ve boyun fıtığı, menüsküsü olan ve enerji akışı kapanmış hastalarda kan akışı sağlanamaz ve sıvı kaybı oluşur. Bu tür hastalar genelde ameliyat olarak bu durumu atlatmaya çalışır ancak bioenerjide bu durum manipüle edilerek kontrol altına alınır ve daha sonra doğru enerjilerin aktarılmasıyla iyileşme sürecine girilir."

Aysel Pekersoy (ortada) bioenerji eğitimi verirken
"Seansları kimseye izletmiyorum"
Aysel Pekersoy, bir bioenerji seansı sırasında kimsenin orada bulunmadığını ve seansı kimseye göstermediğini söyledi. Sadece özel durumlardan dolayı sara ve epilepsi hastalarının seans kayıtlarını aldığını belirten Pekersoy, "Seanslar sırasında ortaya çıkan negatif enerji, orada bulunan başka bir insanı etkileyebilir. Bunun ciddi bir riski vardır. Seans sırasında bekleme odasında bulunan kişilerde bile sıkıntılar oluşabiliyor. Bu duruma dikkat etmeye çalışıyorum" dedi.

Aysel Pekersoy enerji aktarımını gösterirken
"Bütün hastalıkların başı psikolojik nedenlerdir"
Aysel Pekersoy, insanların özel hayatlarında yaşadıkları duygu ve düşünce bozukluklarının, hastalıkların temel kaynağı olduğunu belirtti. Hastaların daha çok psikolojik travmalar sonucunda kendilerine geldiklerini dile getiren Pekersoy, "Duygusal çöküntü yaşayan bir insanda frekans bozuklukları olur. Psikolojik bozukluk insan beyninin sağ noktasında oluşur ancak bedende ise sağ tarafa vurur. Biz de beyindeki frekansı elle tespit edip enerji transferi yapıyoruz. Bu da enerji dengelenmesini sağlamış olur." ifadelerini kullandı.

"Enerji hissi gazoz patlaması gibidir"
Kendi kliniklerinde belli aralıklarla bioenerji eğitimi de verdiklerini ifade eden Aysel Pekersoy, insanların ilk deneyimlerinde yaşadıkları enerji hissinin gazoz patlaması veya iğne batması gibi olduğunu söyledi. İnsanların ellerindeki enerji kaynaklarını (çakraları) açarak eğitime başladıklarını belirten Pekersoy, "Eğitimlerde enerjiyi bedene rahat bir şekilde dağıtmayı ve frekansları hissetmeyi öğretiriz. Enerji kanalları açılan herkes bu işi yapabilir. Önemli olan bunu devam ettirmektir. Devam edilmediği zaman enerji kaynakları kapanır ve alınan eğitim boşa gitmiş olur" sözlerini kaydetti.



Multimedya Haber
Kamera: Oğuzcan Akgöl
Fotoğraflar: Hakan İnci-Bioenerji Yaşam Merkezi arşivi